5 Mart 2016 Cumartesi

10. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - DİVAN EDEBİYATINDA NESİR TÜRLERİ

MÜNŞEAT
Edebî anlatım şekliyle yazılan yazılara münşeat denir. Divan edebiyatında süslü nesirlere genel olarak inşa, inşaların toplandığı eserlere münşeat denmiştir.

TEZKİRE
Belli bir meslekte tanınmış kişilerin, özellikle de şairlerin hayatını, edebî kişiliğini anlatan, şiirlerinden örnekler veren eserlere tezkire adı verilir.
Türk edebiyatında şairler tezkiresi yaygındır, bunun ilk örneği de Alî Şir Nevai'nin 1491'de yazdığı şairler tezkiresi olan Mecalisü'n Nefâis adlı eseridir.

SEYAHATNAME
Gezilip görülen yerleri okura tanıtmak, okurda da bir gezme ve görme isteği uyandırmak amacıyla hazırlanan yazılardır. Gezilip görülen yerler çeşitli yönleriyle tanıtılır.
Gezi yazısının en meşhur örnekleri, Seyahatnâme (Evliya Çelebî), Mir'atü'l Memalik (Seydi Ali Reis), Cihannüma (Katip Çelebi), Mihmet-î Keşan (izzet Molla)'dır.


10. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - TEKKE ŞİİRİ NAZIM TÜRLERİ

İLAHİ
1. Allah'ın varlığını, birliğini, yüceliğini övmek; Allah'a yalvarıp yakarmak, onun aşkıyla coşup yanmak, ona ulaşmada gösterilen çabayı anlatmak amacıyla yazılmış, belli bir makama göre okunan
dinî-tasavvufî halk şiiridir.
2. Aruz ölçüsüyle ve beyit birimiyle yazılan ilahilerin yanında, hecenin 7'li, 8'li ve 11'li kalıplarıyla ve dörtlük birimiyle yazılan çok sayıda ilahi örneği vardır.
3. İlahi türünün öncüsü ve en tanınmış ustası Yunus Emre'dir.
4. İlahi, Mevlevilerde ayin, Bektaşilerde nefes, Halvetilerde durak, Alevilerde deme adını alır.

NEFES
1. Bektaşi tarikatına bağlı şairlerin din ve tasavvufla ilgili konuları tarikatın bakış açısına ve dünya görüşüne göre işledikleri şiirlerdir.
2. Nefeslerde Vahdet-i Vücut felsefesi anlatılır. Ayrıca Hz. Muhammet ve Hz. Ali'yi övmek için yazılmış nefesler de vardır. 
3. Nükteli ve alaylı bir üslup, nefeslerde belirgin olarak görülür.

NUTUK
Tarikat ehli kişilerin (pirlerin ve mürşitlerin), tarikata yeni giren dervişlere öğüt vermek, tarikat kurallarını ve adabını öğretmek, tarikat derecelerini göstermek amacıyla söyledikleri şiirlerdir.


10. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - DİNİ TASAVVUFİ HALK ŞİİRİ

1. Dinî-tasavvufî halk şiirinde asıl amaç sanat yapmak değil, din ve tasavvuf düşüncesini geniş halk kitleleri arasında yaymaktır.
2. Şairleri çoğunlukla tarikatlarda yetişmiş şeyh ve dervişlerdir. 12. yüzyılda Ahmet Yesevi tarafından başlatılan tekke edebiyatı, Anadolu'da 13. yüzyıldan itibaren yaygınlık kazanmıştır.
3. Halk edebiyatı nazım biçimlerini kullanmaya devam etmişlerdir. Dörtlük birimiyle söylenen şiirlerde genellikle hece ölçüsü kullanılmıştır. Aruz ölçüsüyle yazılan şiirler azdır.
4. Şiirlerin çoğunluğu belli bir ezgiyle söylenir.
5. Dili, âşık edebiyatına göre biraz daha ağırdır, çünkü din ve tasavvufla ilgili terimlere yer verilmiştir.
6. Allah sevgisi, doğruluk, ibadet, dünyanın gelip geçiciliği, Allah'a ulaşma yolları, insana değer verme ve tasavvufla ilgili konular tekke şiirinin ana temalarını oluşturur.

10. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - KOŞMA, SEMAİ, DESTAN

KOŞMA
1. Âşık edebiyatı nazım biçimlerinin en yaygın olanı ve en çok kullanılanıdır.
2. Hece ölçüsünün (6 + 5) duraklı ya da (4 + 4 + 3) duraklı 11'li kalıbıyla yazılır.
3. Dörtlük sayısı 3 ile 5-6 arasında değişir.
4. Son dörtlükte âşığın adı ya da mahlası (tapşırması) geçer.
5. Uyak düzeni birinci dörtlüğün dışında bütün dörtlüklerlerde aynıdır.
6. Koşmalarda genellikle duygu ağırlıklı (lirik) temalar işlenir. Aşk duygusu, üzüntü, acı, sevgiliye kavuşma isteği, ayrılıktan yakınma, doğayla ilgili kavramlar, talihten, kaderden yakınma, öğüt verme koşmaların temel konularını oluşturur.

Koşmaların konularına göre dört nazım türü vardır:
1. Güzelleme: Doğa ve genellikle aşk konusunun işlendiği, duygu ağırlıklı (lirik) koşmalardır.
2. Koçaklama: Kahramanlık ve savaş temalarının coşkulu bir tarzda dile getirildiği (epik) koşmalardır.
3. Taşlama: Toplumsal aksaklıkların, bozuk giden düzenin veya belli bir kişinin iğneli bir dille eleştirildiği koşmalardır. Divan edebiyatındaki hiciv türüyle konu yönünden benzerlik gösterir.
4. Ağıt: Sevilen ve tanınan bir kişinin ölümünden duyulan üzüntüyü dile getiren koşmalardır.
Âşıklar yakın çevrelerindeki insanların ölümüne de ağıt yakmışlardır. İslamiyetten önceki Türk şiirindeki sagu, divan edebiyatındaki mersiye, ağıtla aynı konuları işleyen türlerdir.

SEMAİ
1. Dörtlük biriminde olması, dörtlük sayısı ve uyak düzeni yönünden koşmaya benzer.
2. Koşmadan ayrılan iki özelliği vardır. Kendine özgü bir ezgiyle söylenir ve hecenin 8'li kalıbı kullanılır.
3. Semailerde de aşk, ayrılık, gurbet, doğa güzellikleri ve doğa sevgisi gibi konular işlenir.

DESTAN
1. Biçimsel olarak koşmaya benzer. 
2. Dörtlük birimiyle, genellikle 8'li veya 11'li hece ölçüsüyle ve özel bir ezgiyle söylenir.
3. Yaşamın içindeki herhangi bir olay ve durum destan konusu olabilir.

10. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - AŞIK TARZI HALK ŞİİRİ

1. Âşık denilen saz ozanlarının bağlama eşliğinde çalıp söyledikleri şiirlerdir.
2. Âşıklar, genel olarak gezgindir, bağlamaları omuzlarında diyar diyar gezerler.
3. Âşık tarzı halk şiirinde dinî ve tasavvufî konulara yer verilmez.
4. Aşk, özlem, ayrılık, gurbet, ölüm ve doğa, bu şiirin işlediği temel konulardır.
5. Âşıklar şiirlerini bağlama eşliğinde, özel bir ezgiyle ve irticalen (herhangi bir ön hazırlık yapmadan) söylerler.
6. Âşıkların büyük bölümü eğitim görmemiş, halktan insanlardır. Şehir kültürüyle içli dışlı olmamışlardır.
7. Âşık şiirinde dörtlük birimi ve hece ölçüsü kullanılır. Yarım ve cinaslı uyak yaygındır. 17. yüzyıldan sonra beyit birimi ve aruz ölçüsünü kullanan şairlere de rastlanır.
8. Âşıkların şiirlerinin toplandığı defterlere "cönk" denir.

10. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - MANİ ve TÜRKÜ

MANİ
1. Genel olarak hecenin 7'li kalıbıyla söylenir.
2. Dört dizeden oluşan tek dörtlüktür, ancak dize sayısı daha çok olan manilere de rastlanır.
3. Manilerin uyak düzeni (aaba) biçimindedir.
4. Manilerde aşk, ayrılık, gurbet, özlem, doğa, düğün, bayram vb. konular işlenir.
5. Manilerde asıl anlatılmak istenen duygu ve düşünce son iki dizede dile getirilir. İlk iki dize uyağı tamamlamak üzere kurulan doldurma (boş) sözlerden oluşur.
6. Manilerin kendine özgü bir ezgisi vardır.
7. Düz mani, Kesik mani, Artık mani, Deyiş (Karşılık) mani olmak üzere dört çeşit mani vardır.

TÜRKÜ
1. Türküler birbirinden farklı ezgilerle söylenir. Türküler genellikle anonimdir, ancak söyleyeni belli olan türküler de vardır.
2. Türküler iki bölümden oluşur. Birinci bölümde türkünün asıl sözleri bulunur, buna bent adı verilir. İkinci bölüm ise her bendin sonunda tekrarlanan nakarattır, bu bölüme bağlama ya da kavuştak bölümü denir.
3. Türküler hecenin farklı kalıplarıyla söylenir. Genellikle yedili, sekizli ve on birli hece kalıpları kullanılmıştır.
4. Türkülerin konuları oldukça geniştir. Aşk, günlük olaylar, kahramanlıklar ve savaşlar, gurbet, özlem, ayrılık acısı türkülerin belli başlı temalarını oluşturur.

10. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - ANONİM HALK ŞİİRİ

1. Anonim halk şiiri ürünleri, ağızdan ağza dolaşan ortaklaşa ürünlerdir.
2. Anonim ürünlerin de ilk söyleyeni mutlaka vardır; ancak bu ilk söyleyenler zamanla unutulmuştur.
3. Ezgiyle iç içe olan bu ürünler hece ölçüsüyle ve dörtlük nazım birimiyle söylenmiştir.
4. Şiirlerde genellikle yarım uyak kullanılmıştır.
5. Genellikle aşk, doğa, ölüm, özlem, yiğitlik, toplumsal yaşam gibi konular işlenmiştir.
6. Bu şiirin en önemli nazım biçimleri mani ve türküdür. Bunun yanında ninni ve ağıt da bu şiir geleneğinin içinde yer alan ürünlerdir.

10. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - HALK EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ

1. Halk edebiyatının dili, halkın konuşma dilidir.
2. Halk edebiyatında ve şiirinde içtenlik, özentisizlik ve doğrudan bir anlatım tarzı vardır.
3. Halk edebiyatı, kaynakları yönünden ulusal bir edebiyattır.
4. Halk şiirinde de Divan şiirinde olduğu gibi biçimsel ögeler önemsenmiştir.
5. Halk şiirinin nazım birimi dörtlük, ölçüsü hecedir.
6. Halk edebiyatı genel olarak varlığını sözlü gelenek içinde sürdürmüştür.
7. Halk şairlerinin şiirleri "cönk"lerde toplanmıştır.
8. Halk edebiyatı nazım (şiir) ağırlıklıdır.

10. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - ÖĞRETİCİ METİNLER

NASRETTİN HOCA
1. Bir söylentiye göre medresede hocalık ve kadılık görevlerinde bulunmuştur.
2. Gerçekte Nasrettin Hoca, halkın ortak zekasında oluşan, güldüren, güldürürken de düşündüren nükteleri kendi bünyesinde toplayan bir isimdir.

HACI BEKTAŞ-I VELİ - MAKALAT
1. Hacı Bektaş-ı Veli, Türkçe yazdığı nefesleri ile Anadolu halkına dini-tasavvufî ve ahlâkî anlamda yol göstericilik yapmıştır. 
2. Ayrıca Makalat adlı tasavvuf konulu bir eseri de vardır. Bu eser Arapça yazılmıştır. Tasavvuf düşüncesine giren müridlere, tasavvuf kurallarını anlatan bir el kitabıdır.

GÜLŞEHRİ - MANTIKU'T-TAYR
1. Sultan Veled'in isteği üzerine Kırşehir'de kurduğu tekkede Mevlevi tarikatını tanıtıp yaymaya çalışmıştır.
2. Gülşehrî'nin en önemli eseri Mantıku't Tayr'dır. İranlı tasavvuf şairi Feridüddin Attar'ın aynı adlı eserinin çevirisi olan Mantıku't Tayr, çeviri olmakla birlikte Gülşehri tarafından genişletilmiştir. Şair esere Kelile ve Dimne'den hikayeler katmış, Mevlana'nın Mesnevi'sinden alıntılar yapmıştır. Alegorik olan, tasavvufi içerikli bu eser 8.000 beyittir. Mantıku't Tayr, Kuş Dili anlamına gelir.
3. Mantıku't Tayr'ın konusu yaratılmışlarda bedene girmiş ruh kuşlarının Hüdhüd adlı kuşun yol göstermesiyle Anka (Simurg) denilen ve Allah'ı temsil eden kuşu aramaya çıkmalarıdır.

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDE TİYATRO

1. Tanzimat Dönemi’nde başlayıp sonraki dönemlerde önemsenmeyen tiyatro Millî Edebiyat Dönemi'nde tekrar canlanmıştır.
2. İlk resmî tiyatromuz olan “Dârülbedâyi-i Osmanî” (1914) bu dönemde kurulmuştur. Ünlü tiyatro adamı Muhsin Ertuğrul, Darülbedayi’de öğretmenlik yapmış, daha sonra bu kurumun başına geçmiş ve çağdaş tiyatromuzun kurulmasında önemli katkılarda bulunmuştur.
3. İlk Türk kadın tiyatro oyuncumuz Afife Jale bu dönemde sahneye çıkmıştır.
4. Musahipzade Celal, Ahmet Nuri Sekizinci dönemin önemli tiyatro yazarlarındandır.

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - DİĞER MİLLİ EDEBİYAT SANATÇILARI

REŞAT NURİ GÜNTEKİN
1. Millî Eğitim Bakanlığı Müfettişi göreviyle Anadolu’nun birçok yerini gezen sanatçı, Anadolu’daki sosyal hayatı ve Anadolu insanını gözlemleme imkânı bulmuş, izlenimlerini realist bir bakışla eserlerine yansıtmıştır.
2. Anadolu izlenimlerini sonradan "Anadolu Notları" adlı gezi yazısı türündeki kitabında toplamıştır.
3. Romanlarında genellikle Anadolu insanının yaşantısını, sorunlarını, kişisel duygularını, inançlarını, gelenek ve göreneklerini; “öğretmen, memur, işçi, şehirli, köylü, gibi çeşitli tipler aracılığıyla dile getirir.
4. Romanları: Çalıkuşu, Yaprak Dökümü, Dudaktan Kalbe, Yeşil Gece.
Tiyatro: Balıkesir Muhasebecisi.

ALİ CANİP YÖNTEM
1. Sanat hayatına Fecr-i Âtî topluluğunda başlamış, daha sonra Millî Edebiyat’ın kurucuları arasında yer almıştır.
2. Selanik’te yayımlanan Hüsün ve Şiir adlı derginin başyazarlığını yapmış ve adını Genç Kalemler'e çevirmiştir.
3. Şiirlerini “Geçtiğim Yol” adıyla bir araya getirmiştir.
4. Şairliğinden çok edebiyat tarihi ve edebiyat araştırmalarıyla ön plana çıkmıştır.

AKA GÜNDÜZ
1. Romanları, “tezli roman” özelliği gösterir, dolayısıyla halka mesaj verir niteliktedir.
2. Şiir: Bozgun, Roman: Dikmen Yıldızı

HALİDE NUSRET ZORLUTUNA
1. Sağlam bir tekniği, ince, zarif üslubuyla eserlerinde kadın duyarlılığını dile getirmiştir.
2. Eserlerinde ulusal değerleri savunan ve seslendiren sanatçının en tanınmış eseri, millî duygularla yazdığı Git Bahar adlı şiiridir.

RIZA TEVFİK BÖLÜKBAŞI
1. Çok bilgili olmasından ötürü feylesof (filozof) olarak anılmıştır.
2. Saz ve tekke edebiyatı geleneğinin etkisiyle içten, duygulu koşma ve nefesler yazmıştır.
3. Şiirlerini “Serab-ı Ömrüm” adlı kitapta toplamıştır.

HAMDULLAH SUPHİ TANRIÖVER
1. İşgal kuvvetlerine karşı İstanbul’da düzenlenen mitinglerde ve Kurtuluş Savaşı yıllarında TBMM’de yaptığı söylev niteliğindeki coşkulu konuşmalarıyla tanındı.
2. Sanatçının söylevleri “Dağ Yolu”, makaleleri ise “Günebakan” adlı kitaplarda bir araya getirildi.


11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - HALİDE EDİP ADIVAR ve YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU

HALİDE EDİP ADIVAR
1. Kurtuluş Savaşı’nda onbaşı, çavuş ve başçavuş rütbeleriyle görev yapmıştır. Hayatının bu dönemini "Türk’ün Ateşle İmtihanı" adlı anı kitabında toplamıştır.
2. İlk eserlerinde aşk temasını ve kadın psikolojisini, Türkçülük akımını benimsedikten sonra millî konulara yönelmiş, memleket sorunlarını ele almıştır.
3. Romanlarında çizdiği tiplerle dikkat çekmiş, daha çok idealize edilmiş kadın tipini ön plana çıkarmıştır.
4. Romanları teknik yönden çok başarılı değildir, sade bir dil kullanmakla beraber; pürüzlü, düzensiz, savruk ve özentisiz bir üslubu vardır.
5. Realizmin özelliklerini taşıyan eserlerinde kuvvetli bir yaşanmışlık ve gözlem vardır.
6. Romanlarında kadın psikolojisini ve aşkı (Seviye Talip, Handan), kurtuluş savaşını (Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye) ve gelenek-kuşaklar arası çatışma (Tatarcık, Sinekli Bakkal) gibi konuları ele almıştır.

YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
1. Fecr-i Âtî’de “Sanat, şahsi ve muhteremdir.” görüşünü benimserken Millî Edebiyat Dönemi’nde “Sanat, toplum içindir.” ilkesiyle eser vermiştir.
2. Mütareke Dönemi’nde yazdığı hikâye ve makaleleriyle Kurtuluş Savaşı’nı desteklemiştir.
3. Gerek roman tekniği gerekse dili bakımından kuvvetli bir sanatçıdır.
4. Romanlarında sağlam bir gözlem yeteneği ve güçlü bir realizm görülür.
5. Türk sosyal yaşamının meselelerini tarihsel bir akış içinde, kronolojik bir sıra gözeterek ele almış, bu yönüyle bir nehir romanı dizisi oluşturmuştur. 1908 İkinci Meşrutiyet'in ilanından başlayarak Atatürk Cumhuriyeti'ne kadar olan dönemde yaşanan önemli siyasî ve sosyal olayları bir roman zinciri içinde sırasıyla vermiştir.
6. Kiralık Konak (Nesil Çatışması), Nur Baba (Tekklerin Yozlaşması), Yaban (Halk-aydın çatışması) bazı romanlarıdır. Ayrıca Erenlerin Bağından ve Okun Ucundan adlarında iki mensur şiir kitabı vardır.  Zoraki Diplomat ve Anamın Kitabı ise anı türündeki eserleridir.

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDE ROMAN

1. Bireysel yaşamdan sosyal yaşama doğru geniş bir açılım vardır. Bu da romanlarda tema yönünden sosyal konuların ağırlık kazanmasını sağlar.
2. Romanlar; içinde yaşanılan sosyal, kültürel, ekonomik ortamdan etkilenir. Aşk, salon hayatı, hüzün, ayrılık gibi bireysel konuları işleyen Servet-i Fünûn romanına göre Millî Edebiyat Dönemi’nde sosyal meselelerin ağırlıklı bir şekilde ele alındığı görülür.
3. Bu dönem romancılarının ortak özellikleri, “toplumun ve bireyin problemlerini işlemek, memleket ve millet sevgisini romantik duygularla beslemek, millî değerlere sempati ile yaklaşmak” şeklinde özetlenebilir.
4. Tanzimat’tan bu yana görülen Doğu-Batı çatışması bu dönemde de eserlere konu olmuştur.
5. Önceki dönemlerde İstanbul ile sınırlı olan roman; bu dönemde “memleket edebiyatı” hareketinin ilk örneklerini vermiş, ilk defa gerçek anlamda Anadolu coğrafyası ve Anadolu insanı ele alınmıştır.
6. Gözleme önem verilmiş, romanlarda realizm akımının etkisi görülmüştür.
7. Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin bu dönemin en önemli romancılarıdır.

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - ÖMER SEYFETTİN ve REFİK HALİT KARAY

ÖMER SEYFETTİN
1. Millî Edebiyat akımının ve modern Türk öykücülüğünün kurucularındandır.
2. Günlük konuşma dilini kullanarak öykülerine canlı, etkileyici bir özellik vermiş; toplumun her kesimi tarafından sevilerek okunmuştur.
3. “Millet için sanat” anlayışıyla hareket ederek seçkinlere değil, halka yönelik eserler vermiştir.
4. Keskin bir gözlem gücü olan sanatçının eserlerinde realizmin etkisi görülür.
5. Edebiyatımızda Maupassant tarzı denen olay öykücülüğünün (klasik hikâye) ilk başarılı temsilcisidir.
6. Hikâyelerinin konularını “kendi yaşamından, çocukluk anılarından, tarihsel olaylardan ve gelenek-görenekler”den seçmiştir.
7. "Efruz Bey" adlı hikâyesi, uzun öykü/roman niteliğindedir. Diğer hikayeleri Başını Vermeyen Şehit, Kaşağı, Bomba, Yalnız Efe...

REFİK HALİT KARAY
1. İktidarda bulunan İttihat ve Terakki Partisi’ni eleştirince Sinop, Çorum, Ankara ve Bilecik’e sürgün edilmiş, böylece yakından tanıma fırsatı bulduğu Anadolu’daki izlenimlerini “Memleket Hikâyeleri”, adıyla bir araya getirmiştir.
2. 1922’de çıkardığı “Aydede” adlı mizah dergisinde Millî Mücadele aleyhindeki yazıları nedeniyle tutuklanmak üzereyken Beyrut’a kaçmış ve adı siyasî sürgünler listesine girmiştir. Beyrut ve Halep’teki 15 yıllık sürgün hayatında edindiği izlenimleri “Gurbet Hikâyeleri” adlı kitabında toplamıştır.
3. Kuvvetli bir gözlem, tasvir ve tahlil yeteneği olan sanatçı, eserlerini realizm akımının etkisinde kaleme almıştır.
4. Romanlarında Türk toplumunun son yüzyılda geçirdiği siyasî ve sosyal değişmelerin neticesinde bozulan insan davranışlarını ve toplumsal yapıyı ele almıştır.
5. Romanları: Bugünün Saraylısı, Sürgün
Mizahi eserleri: Kirpinin Dedikleri

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDE HİKAYE

1. Bu dönemin en önemli iki hikâyecisi Ömer Seyfettin ve Refik Halit Karay’dır. Ayrıca Halide Edip Adıvar ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu da hikâye türünde eser veren diğer sanatçılardır.
2. Hikâyelerde konu olarak; Anadolu’da yaşanan gerçekler, her kesimden halkın yaşamı ve sorunları, tarihî olaylar ele alınmıştır.
3. Sanatçılar, ilk kez bilinçli olarak İstanbul dışına çıkmaya, Anadolu ve Anadolu insanını anlatmaya başlamıştır.
4. Tema ve zihniyet olarak, “Türkçülük, yoksulluk, batıl inançlar, cehalet, ilerleme ve çağdaşlaşma” üzerinde durulmuştur.
5. Hikâyelerdeki kahramanlara gelince; Ömer Seyfettin tarihimizde kahramanlık gösteren kişilere, Refik Halit, Yakup Kadri ve Halide Edip Adıvar ise Anadolu’dan seçtikleri tiplere yer vermişlerdir.

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - MEHMET AKİF ERSOY

1. İlk şiirlerini 1890’lı yıllarda yazan şair, dönemin edebiyat hareketi olan Servet-i Fünûn’u aşırı Batıcı (alafranga) bularak onlara katılmamıştır.
2. 1908’den sonra Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşat dergilerinde yazmıştır.
3. Sanatını toplumun emrine veren sanatçı, sosyal hayatı adeta bir fotoğraf gerçekliğiyle, güçlü bir gözlem ve tasvir yeteneğiyle dile getirmiştir.
4. Duyarlılık alanı yalnızca Türk toplumuyla sınırlı değildir. O, bütün İslam dünyasının yoksulluğunu, cehaletini, tembelliğini, taklitçiliğini ve inanç sorunlarını dert edinmiştir. Batı’nın emperyalist saldırılarına karşı “İslam birliği” düşüncesini savunmuş, ancak Batı’ya tümüyle karşı çıkmamıştır. Batı’nın ilim ve teknolojisinden yararlanılarak İslam ülkelerindeki geri kalmışlığın giderilebileceğine inanmıştır.
5. Çağdaşı olan Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âtîcileri, ülkenin içinde bulunduğu şiddetli buhranlara kayıtsız kaldıkları için eleştirmiştir. Çünkü ona göre, bir toplumun manevi ve ahlaki eğitiminde
en çok etkisi olan unsur edebiyattır.

6. Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı, İstiklâl Savaşı gibi toplumsal felaketlere yol açan önemli olaylar, Akif’i derinden etkilemiş ve eserlerine yansımıştır. “İstiklal Marşı” ve “Çanakkale
Şehitleri” bunun güzel örnekleridir.
7. Söylemek istediğini ifade etme kabiliyeti çok yüksek olan sanatçı, şiirlerinde ele aldığı konular, bu konuları işleyiş biçimi dil ve anlatım özellikleriyle Türk şiirine gerçek realizmi getiren sanatçı olmuştur.
8. Nazmı nesre yaklaştırarak manzum hikâyeler yazan şair, manzumelerinde öğüt ve öğreticiliği ön plana çıkarmıştır. “Küfe” ve “Seyfi Baba” manzum hikâyelerinin en başarılı örnekleridir.
9. Genellikle mesnevi ve serbest müstezat nazım biçimlerini kullanan sanatçı, bütün şiirlerinde aruz veznini kullanmıştır.
10. Şiirlerini “Safahat” adlı eserinde toplamıştır.

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - YAHYA KEMAL BEYATLI

1. Fransa’da gördüğü Neoklasik akımının etkisiyle klasik Türk şiirine (divan şiirine) eğildi; bu yolda gazel, şarkı, rubailer yazdı. Batı şiiri ile klasik şiirin özelliklerini birleştirip divan edebiyatı zevkini canlandırmaya çalıştığı için “Neo-klasik şair” olarak anıldı.
2. Şiirlerinde; musikiyi önemsediği için sembolizm, şekil mükemmeliyetçiliğini ilke edindiği için parnasizm, tarihe ve millî kültüre değer vermesiyle romantizm akımının etkileri görülmüştür. Ancak dil ve söyleyişteki titizliği, ahenge ve kafiyeye verdiği önem, onda parnasizmin etkisinin daha kuvvetli olduğunu göstermektedir.
3. Arif Nihat Asya ile birlikte Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda en çok rubai yazan
iki şairden biridir.
4. “Ok” şiiri dışındaki bütün şiirlerini aruzla yazmıştır.
5. Tevfik Fikret ve Mehmet Akif’in tersine nazmı nesirden uzaklaştırmıştır, şiirin düz yazıya yaklaştırılmasına karşı çıkmıştır.
6. “Tarih ve medeniyetimizin özetidir.” diyerek İstanbul’a olan hayranlığını şiirlerinde sıkça dile getirmiş, "İstanbul şairi, İstanbul âşığı" olarak nitelendirilmiştir.
7. Şiir Kitapları: Kendi Gök Kubbemiz (Serbest şekilde yazdığı şiirler), Eski Şiirin Rüzgarıyla (Divan şiiri şeklinde yazdığı şiirler), Rubailer.
Nesir türündeki eserleri: Eğil Dağlar (Kurtuluş savaşıyla ilgili yazıları), Aziz İstanbul, Edebiyata Dair.

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - SAF (ÖZ) ŞİİR ANLAYIŞI

1. Fecr-i Âtî Dönemi’nde başlayıp Millî Edebiyat ve Cumhuriyet Dönemleri'nde etkili olmuştur.
2. “Saf (öz)” sözcüğü; var olan bir şeyin katıksız, arı, halis, has olma haline denir. Saf şiir ise “şiirin şiirsel olmayan unsurlardan ayıklanarak saflaştırılmış bir duruma getirilmesi” demektir.
3. Millî Edebiyat Dönemi’nde Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Haşim bu anlayışla şiirler yazmıştır.
4. Bu anlayışla yazan sanatçılar sözcüklerin ses, ahenk özelliklerine önem vererek şiirde müzikalite sağlamaya çalışmışlardır.
5. Sanatlı söyleyişe önem vererek toplumsallıktan uzak, sanatsal değeri ön planda olan bireysel temalı şiirler yazmışlardır.
6. Her iki sanatçı da hece ölçüsü yerine aruz ölçüsünü kullanmıştır.
7. Farklı nazım birimleri ve nazım şekilleri kullanmışlar; Ahmet Haşim serbest müstezat, sone gibi biçimler kullanırken Yahya Kemal Beyatlı divan edebiyatı nazım şekillerinden yararlanmıştır.
8. Millî Edebiyat Dönemi’nde saf şiir anlayışıyla yazan şairler, Millî Edebiyatçılara göre daha ağır bir dil kullanmışlardır.


11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - MEHMET EMİN YURDAKUL

1. Şiir anlayışını, “Memleketimin gariplerinin, dertlilerinin küçük şairi olmak, ülkemin hürriyet ve saadetini seslendirmek için yaşamak sözleriyle ifade etmiştir.
2. Anadolu halkının acılarını, duygularını, düşmanlara başkaldırışını şiirlerinde coşkun bir dille anlatmıştır.
3. Konularını toplum sorunlarından, epik hayat sahnelerinden alan şiirler yazarak şiirimize halkçı bir nitelik kazandırmıştır.
4. “Toplumsal fayda” prensibiyle yazdığı için şiirleri, sanat ve estetik açıdan zayıf sayılır.
5. Şiirleri teknik bakımdan güçlü değildir; ancak duygu ve heyecan yönünden son derece kuvvetlidir.
6. Kahramanlık, coşku, öğreticik, cesaret unsurlarına ağırlık veren sanatçı; millî duyguları, halk diliyle ve kendine has bir üslupla dile getirdiği için "Türk Şairi, Millî Şair" olarak anılmıştır.
7. Şiire biçimsel yenilikler kazandıran şair; nazım birimi olarak dörtlük geleneğinin dışına çıkarak üçlü, altılı, sekizli bentlerden oluşan şiirler yazmıştır.
8. Şiir Kitapları: Türkçe Şiirler, Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Turan'a Doğru.

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - ZİYA GÖKALP

1. Sanatçı kişiliğinden çok düşünür kişiliğiyle tanınmış; sanatı, düşüncelerini yaymak, topluma yarar sağlamak için bir araç olarak kullanmıştır.
2. Şiirlerinde duygularını anlatmaktan çok inandığı düşünceleri dile getirmiş, bu yüzden lirizmden uzak, didaktik şiirler yazmıştır.
3. Şiirlerinde halk edebiyatı nazım şekillerinden yararlanmış, ikili (mesnevi), sone vb. değişik nazım şekilleri de kullanmıştır. Şiirin teknik yönünden çok içeriğine önem vermiştir.
4. İlk şiirlerinde aruzu denese de 1911’den sonraki şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmıştır.
5. Şiirlerini Millî Edebiyat’ın dil anlayışına uygun olarak sade bir dille yazmıştır.
6. Şiirlerinde Türk mitolojisinden, eski Türk masallarından ve efsanelerinden yararlanmıştır.
7. Türkçülük düşüncesinin ilkelerini tespit etmiş ve bunu ilk kez bir sisteme bağlamıştır.

8. İlk başta bütün dünya Türklerini bir bayrak altında toplamayı hedefleyen “Turancılık” görüşünü savunurken daha sonra “Türkiye Türkçülüğü” görüşünü savunmuştur.
9. “Kızıl Elma” adlı eserinde gençlere, “Ala Geyik”te ise çocuklara Turancılık fikir ve esaslarını anlatmıştır.
10. “Yeni Hayat” (1918) adlı şiir kitabında Türkçülük esasına dayalı bir devletin planlarını ve yapmak istediği yenilikleri anlatır.
11. “Altın Işık” adlı şiir kitabında milletin geleceği olarak gördüğü çocuklar için manzum ve mensur masallara, hikâyelere yer vermiştir. 
12. Malta Mektupları, Türkçülüğün Esasları, Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak diğer eserleridir.

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ'NDE ÖĞRETİCİ METİNLER

1. Bu dönemde yaşanan olaylar ve siyasî ortam neticesinde daha çok millîyetçi bir anlayışla; tarih, dil, bilim ve siyasetle ilgili konular işlenmiştir.
2. Amaç öğretmek olduğu için Millî Edebiyat’ın amacına uygun olarak halkın anlayabileceği sade bir dil kullanılmıştır.
3. Ziya Gökalp, Ali Canip Yöntem, Mehmet Fuat Köprülü, Halide Edip Adıvar, Yusuf Akçura, Yahya Kemal gibi isimler öğretici metinler (fıkra, makale, sohbet, anı vb.) kaleme almışlardır.
4. Öğretici metinlerde Ziya Gökalp, İslamiyet öncesi; Yahya Kemal ise İslamiyet sonrası Türk tarihini ve kültürünü ön plana çıkarmıştır. Her iki sanatçı da eserlerini hep bu anlayışla ve bu çizgide kaleme almaya çalışmışlardır.
5. Yusuf Akçura - Üç Tarz-ı Siyaset (Makale), Ziya Gökalp - Türkçülüğün Esasları (Araştırma-İnceleme), Yahya Kemal - Aziz İstanbul, Fuat Köprülü - Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (Edebiyat Tarihi)

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - SADE DİL VE HECE ÖLÇÜSÜYLE YAZILAN ŞİİR

1. “Toplum için sanat” anlayışıyla hareket edilmiştir.
2. Şiirler; hece ölçüsü ve dörtlük nazım birimiyle yazılmış; ancak dörtlüğün yanı sıra üçlük, beşlik gibi nazım birimleri de kullanılmış ve Batı edebiyatına ait nazım şekillerinden yararlanılmıştır.
3. Halkın anlayabileceği sade bir Türkçe kullanılmış, sanatlı söyleyişten uzak durulmuştur.
4. Anadolu halkının yaşamı, Türk tarihi ve kahramanlığı gibi yerli ve millî konular işlenmiştir.
5. Türkçülük ve millîyetçilik fikirlerine geniş yer verilerek millî coşkuyu artırcı şiirler yazılmıştır.
6. Düşünce yönü ön planda olan didaktik şiirler yazıldığı için imge ve sembollere pek yer verilmemiştir.
7. Bu dönemde Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul ve Beş Hececiler bu anlayışla şiir yazmıştır.

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDE ŞİİR

1. Millî Edebiyat Dönemi şiirlerinde aruz ve hece birlikte kullanılmakla beraber, hece ölçüsü giderek ağırlık kazanmıştır.
2. Konu ve tema seçiminde yerli unsurlar tercih edilmiştir.
3. Aruz yerine hece ölçüsünü kullanma anlayışı giderek yaygınlaşmış, bu anlamda Mehmet Emin Yurdakul'un “Türkçe Şiirler” adlı kitabı, edebiyat dünyasında büyük yankı uyandırmıştır. Mehmet Emin, yazdığı şiirlerle Millî Edebiyat akımının oluşmasında öncülük yapmıştır. Rıza Tevfik Bölükbaşı, halk şiiri tarzındaki koşma ve nefesleriyle bu anlayışa destek olmuş, ama bu anlayış, ancak I. Dünya Savaşı yıllarında, Orhan Seyfi Orhon, Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek,
Yusuf Ziya Ortaç, Halit Fahri Ozansoy gibi şairlerce yaşama geçirilmiştir. Bu beş şair, daha sonra edebiyatımızda hecenin beş şairi yani “Beş Hececiler” olarak anılmış ve Millî Edebiyat Dönemi’nden Cumhuriyet’e geçişte bir köprü görevi görmüşlerdir.

4. Millî Edebiyat sanatçıları; sade bir dil ve hece ölçüsüyle millîyetçilik temasını ele alan şiirler yazmışlar ve konuşma dilinin şiire yerleşmesi gerektiğini vurgulamışlardır.
5. Bu dönemde; Millî Edebiyat anlayışına katılmayıp bağımsız bir şekilde hareket eden Mehmet Akif, Ahmet Haşim, Yahya Kemal aruz vezni ile önemli eserler yaratmışlardır. Mehmet Akif, manzumeleriyle halka yönelirken, Ahmet Haşim ve Yahya Kemal saf şiir anlayışıyla hareket etmişlerdir.
6. Millî Edebiyat Dönemi'nde 1911-1923 yılları arasında yazılan şiirlerin tümünü; ses, söyleyiş, yapı, tema, dil ve anlatım bakımlarından aynı görmek mümkün değildir. Özelliklede 1911-1917 yılları arasında değişik eğilimlerin olduğu görülür. Şiirde ses unsurunu sağlayan ölçü ve uyak, şiirin yapısı, işlenen konular, kullanılan dil ve anlatım bakımından bu döneme ait şiirler üç ana grupta incelenebilir.


11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ'NİN GENEL ÖZELLİKLERİ

1. Millî Edebiyat, millîyetçilik akımının edebiyata yansımasıyla oluşmuş ve 1911’de Genç Kalemler dergisinin yayımlanmasıyla başlamıştır. Bu dergi Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem’in öncülüğünde çıkarılmıştır.
2. Oluşmasında başta Genç Kalemler olmak üzere Türk Yurdu, Türk Derneği, Büyük Mecmua, Yeni Mecmua gibi dergilerin büyük katkısı olmuştur.
3. Konuşma dili, yazı dili haline getirilmiş, yani Osmanlıcadan Türkçeye dönülmüş; eserlerde halkın konuştuğu sade bir dil kullanılmıştır.
4. Aruz ölçüsü büyük ölçüde yerini heceye bırakmıştır.
5. Halk edebiyatı nazım biçimlerinin yanı sıra Batı’dan alınan nazım biçimleri de kullanılmıştır.
6. Genellikle dörtlük nazım birimi tercih edilmiştir.

7. Sanatçılardan bazıları şiirlerinde Türkçülük akımını yaymaya çalışırken bazıları bireysel duyguları dile getirmiştir.
8. Konular halkın günlük yaşamından, kültürel değerlerden ve Türk tarihinden seçilmiş; millî kaynaklardan yararlanma yoluna gidilmiştir.
9. Sanatçılar, İstanbul merkezli edebiyat anlayışını bırakıp Anadolu’ya yönelmeye başlamış; eserlerinde Anadolu halkına ve coğrafyasına geniş yer vermişlerdir.
10. Roman ve hikâyelerde realizm akımının etkisi görülürken şiirler romantik bir duyuşla kaleme alınmıştır.
11. Dönemin en önemli olayı kabul edilen Kurtuluş Savaşı, edebiyatçıları da etkilemiş, Millî Mücadele birçok esere konu olmuştur.
12. Daha çok “toplum için sanat” anlayışıyla eser verilmiştir.

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - GENÇ KALEMLER DERGİSİ

Millîyetçilik hareketinin edebiyata yansıması Genç Kalemler dergisinde kendini gösterdi. 1911’de Selanik’te Ömer Seyfettin ve Ali Canip tarafından başlatılan dilde sadeleşme hareketi, Millî Edebiyat’ın oluşmasında belki de en büyük katkıyı sağladı.
Selanik’te çıkan Hüsün ve Şiir dergisinin başyazarı Ali Canip Yöntem, derginin isminin Genç Kalemler olarak değiştirilmesini önerir. Bu öneri kabul edilince Ömer Seyfettin, Ali Canip’e bir mektup göndererek “dil ve edebiyatta çığır açmak” düşüncesini iletir. Olumlu karşılanan bu istek, Ali Canip Yöntem, Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp’i bu dergide bir araya getirir. Özellikle Ziya Gökalp’in katılmasıyla dergi, Türk edebiyatının ses getiren bir yayın organı haline gelir. Dergi, ilk defa “Millî Edebiyat” ifadesini kullanarak millî bir edebiyatın oluşması için edebî dilin millîleştirilmesi gerektiğini dile getirir ve “Yeni Lisan” hareketini ortaya koyar.

Tüm bu gelişmelerden sonra 1911’de Selanik’te çıkarılan Genç Kalemler dergisinde Ömer Seyfettin, “Yeni Lisan” başlıklı bir makale yazar. Tüm topluluğun dil anlayışını yansıttığını belirtmek için dergide imzasız yayımlanan ve Millî Edebiyat’ın bir çeşit edebî beyannamesi sayılan bu makalede bazı görüşler öne sürer.
1. Arapça, Farsça tamlamalar ve dil bilgisi kuralları kullanılmamalı, tamlamalar Türkçe kurallara göre kurulmalıdır.
2. Arapça ve Farsça sözcükler, o dillerdeki kullanımına göre değil, Türkçede söylendiği gibi yazılmalıdır.
3. Türkçeye girmiş Arapça sözcükler, Arapça dil kurallarına göre değil, Türkçedeki kullanışlarına göre dikkate alınmalı.
4. Halk arasında yaygın olarak kullanılan Arapça, Farsça sözcükler, Türkçeleşmiş sayılmalı ve dilimizden atılmamalıdır.
5. Türkçede karşılığı olan yabancı sözcükler kullanılmamalıdır.
6. Yazı diliyle konuşma dili arasındaki farklılık ortadan kaldırılmalı, bunun için İstanbul halkının konuştuğu doğal Türkçe yani İstanbul ağzı, yazı dilinde esas alınmalıdır.
7. Diğer Türk lehçelerinden kelime alınmamalıdır.

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - TÜRK DİLİ VE TARİHİ ALANINDA YAPILAN ÇALIŞMALAR

Türkçülüğün temellerinden olan Türk dili ve kültürüyle ilgili ilk çalışmalar Tanzimat Dönemi’nde başladı. Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa’nın dilde sadeleşme çabaları bunun ilk örnekleridir. Bu çalışmalardan bazıları şunlardır:
Lehçe-i Osmani (Ahmet Vefik Paşa): Türkçeyi bağımsız bir dil olarak ortaya koyma çabasıdır.
Şecere-i Türkî (Ahmet Vefik Paşa): Ebulgazi Bahadır Han’dan çevirdiği bu eserinde Türk tarihinin İslamiyet’ten önce başladığını belirtir.
Tarih-i Âlem (Süleyman Paşa): Askerî okullar için hazırlanan bir ders kitabıdır. Türk tarihini İslamiyet öncesinden başlayarak anlatır.
Lisan-ı Türkî (Şemsettin Sami): Türk kavramından övgüyle sözeden edebi bir makaledir.
Kamus-i Türkî (Şemsettin Sami): Türk dili üzerine hazırlanan bir sözlüktür.

TÜRKÇE ŞİİRLER VE DERGİ ÇALIŞMALARI
1908’de ilan edilen II. Meşrutiyet’ten sonra Türk dili ve Türk tarihi ile ilgili araştırma ve incelemeler hız kazandı. Ahmet Hikmet ve Mehmet Emin gibi sanatçıların vatan ve millet sevgisini işleyen eserleri özellikle genç aydınlar arasında büyük bir heyecan oluşturdu. Mehmet Emin Yurdakul’un 1897’de Türk-Yunan savaşı sırasında yazdığı “Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur” dizesiyle başlayan “Cenge Giderken” adlı şiiri geniş yankı uyandırdı. Sanatçı daha sonra şiirlerini topladığı kitabına “Türkçe Şiirler” adını vermesi aynı millîyetçi duyarlılığın bir göstergesidir.

Bu gelişmeler millî bir edebiyatın doğması için müsait bir zemin oluşturdu. Yine 1908 yılında, Yusuf Akçura, Necip Asım gibi isimler Türk Derneği’ni kurup aynı adla bir de dergi çıkarmaya başladılar. 1911’de yine aynı doğrultuda Mehmet Emin, Ahmet Hikmet, Yusuf Akçura Türk Yurdu Derneği’ni kurarak Türk Yurdu dergisini hayata geçirdiler. Bunu 1912’de Emin Bülent ve Hamdullah Suphi gibi isimlerin çıkardığı Türk Ocağı dergisi takip etti. Bu dönemde halkın seviyesine inerek yayın yapmayı
ilke edinen dergilerden biri de Halka Doğru (1913) dergisidir.

1908’den sonra kurulan bu dernekler ve onlara ait yayın organları millîyetçiliğin siyasî bir akıma dönüştürülmesinde, dilin sadeleştirilmesinde ve örgütlenme konusunda önemli ve büyük bir katkı sağladı.

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ'NDE ETKİLİ OLAN AKIMLAR

BATICILIK
Ortaya Çıkış Sebebi: Osmanlı’nın Batı karşısında fen, teknoloji, bilim alanlarında geride olması
Amacı: Batı’daki fen ve teknolojiyi Osmanlı’ya getirerek toplumu kalkındırmak ve Osmanlı’nın yıkılmasını önlemek.
Temel Düşünceleri: Batı’daki yaşama biçimi ve düşünce yapısını benimseyerek Avrupa’nın seviyesine ulaşmak.
Akımı Destekleyenler: Tevfik Fikret, Abdullah Cevdet.

OSMANLICILIK
Ortaya Çıkış Sebebi: Osmanlı’nın farklı etnik gruplardan oluşması, Fransız İhtilali’nin doğurduğu millîyetçilik duygusu, ülkenin toprak kaybetmesi, içte ve dıştaki isyanlar.
Amacı: Din, dil, ırk, mezhep ayrımı gözetmeden tüm etnik grupları “Osmanlı milleti” adıyla bir çatı altında toplamak, böylece Osmanlı’nın parçalanmasını önlemek.
Temel Düşünceleri: Osmanlı’nın yükselme dönemindeki ihtişamlı günlerini yakalamak.
Akımı Destekleyenler: Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi, Jön Türkler.

İSLAMCILIK
Ortaya Çıkış Sebebi:Rusların desteğiyle Balkanlarda “Panislavizm” düşüncesinin gelişmesi, Balkan devletlerinin bağımsızlık arayışları.
Amacı: Osmanlı’ya bağlı Müslüman devletlerin ayrılmasını önlemek için bütün Müslüman toplumları “İslam birliği” çatısı altında toplayarak Osmanlı’nın bütünlüğünü korumak.
Temel Düşünceleri: İlerlemeyi ve gelişmeyi esas alan İslam’ın temel prensiplerini uygulamak, Müslümanları ileri bir millet hâline getirmek.
Akımı Destekleyenler: Mehmet Akif Ersoy, Şemsettin Günaltay.

TÜRKÇÜLÜK
Ortaya Çıkış Sebebi:Balkan Savaşları’yla birlikte “Osmanlıcılık” düşüncesinin önemini yitirmesi,
Arapların ve diğer Türk olmayan unsurların Osmanlı’dan ayrılmaya çalışması.
Amacı: Farklı coğrafyalara dağılmış Türkleri “Türk” kimliğiyle bir arada toplamak ve Türklerden oluşan büyük bir devlet kurmak
Temel Düşünceleri: “Türk birliği” düşüncesinden hareket etmek; dil, din, vatan ve ülkü birliği sağlamak
Akımı Destekleyenler:Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Mehmet Emin Yurdakul, Nihal Atsız.


11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ'NİN OLUŞUMU

1. Millî Edebiyat; 1911’de Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının Selanik’te çıkardıkları Genç Kalemler dergisiyle başlayıp 1923’te Cumhuriyet’in kurulmasına kadar süren edebiyat hareketidir.
2. Temelinde Türk dilinin sadeleştirilmesi çalışmaları yatan Millî Edebiyat; Ziya Gökalp’in bu harekete katılmasından sonra Türkçülük düşüncesiyle desteklenmiştir.
3. Yalnızca edebiyat ve sanatla sınırlı olmayıp siyasî, sosyal, kültürel ve düşünsel alanlarda da etkili olmuştur.
4. 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başları Osmanlı Devleti’nin iyice zayıfladığı dönemdir. Bu dönemde yaşanan siyasî, sosyal ve askerî gelişmelere paralel olarak devletin bu kötü durumdan kurtulması için ortaya atılan sanat ve fikir akımları Millî Edebiyat hareketinin oluşmasında etkili olmuştur. Bu akımlar şunlardır: Batıcılık, Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük.

10. SINIFLAR DİL VE ANLATIM - MİZAHİ ANLATIM

1. Olayların gülünç, alışılmadık ve çelişkili yönlerini vererek insanları güldürmeyi, eğlendirmeyi, düşündürmeyi amaçlayan anlatım türüne "mizahi anlatım" denir.
2. Bir şeyin gülünç olması, onun gerçeklerden sapmasıyla doğru orantılıdır. Yani bir hareketin, kişinin ya da durumun komik olması için günlük yaşamda “normal” olarak düşündüğümüz durumlardan sapması gerekir.
3. Mizahi anlatımda öyküleyici ve söyleşmeye bağlı anlatımdan yararlanılır. Bu anlatıma en çok tiyatroda (komedide) rastlanır. Satirik şiirler, fıkralar mizahi anlatıma ait unsurlar içerir. Roman,
öykü, sohbet, deneme gibi türlerde de zaman zaman mizaha başvurulur. Karikatürler de mizahi anlatımın içinde yer alır.
4. Mizah; ülkenin toplumsal yapısını, ülke gerçeklerini, kurumların ve bireylerin yanlışlarını, eksiklerini eleştirel bir yöntemle yansıtmada önemli bir araçtır. Bunların yansıtılmasında özellikle ironi ve kara mizahın ayrı bir yeri vardır.

5. İroni, söylenen sözün tersini kastederek kişiyle ya da olayla alay etmedir. Bu da “zıt”lığı beraberinde getirmektedir. Çünkü kişi, bir şeyi söyler gibi görünürken aslında onun zıddını kastederek ironik bir durum oluşturur. İroni sayesinde örneğin samimi bir arkadaşınızın sizin için kötü şeyler düşünüp arkanızdan oynadığını fark ettiğinizde “Senin gibi dostum varken düşmana ne gerek var?” diyerek o kişiye “Sen düşmandan da kötüsün.” diyebilmekte ve eleştiriyi dolaylı yoldan yapabilmekteyiz. Bu şekilde sözün tam tersini kastetmeye eski edebiyatımızda kinayeli bir söyleyiş olan “tariz” denilmekte ve edebi bir sanat olarak da kullanılmaktadır.
6. Kara mizah, yalnız güldürmeyi değil, düşündürmeyi ve eleştiriyi de amaçlayan mizah türüdür. Ağlanacak ya da üzerinde ciddi bir şekilde düşünmeyi gerektirecek bir duruma gülmek, gülmek mi ağlamak mı arasında kalmaktır.

10. SINIFLAR DİL VE ANLATIM - SÖYLEŞMEYE BAĞLI (DİYALOG) ANLATIM

1. Söyleşmeye bağlı anlatım, en az iki kişi arasında geçen konuşmaya dayanır. Metinlerin konuşma bölümlerinde ve günlük yaşamda yapılan karşılıklı konuşmalarla gerçekleşen her türlü iletişimde kullanılır.
2. Söyleşmeye bağlı anlatım, temelde “diyalog” ya da “monolog” şeklinde gerçekleşir. Diyalog, en az iki kişinin arasında gerçekleşen karşılıklı konuşma; monolog, bir kişinin kendi kendine ya da karşısında biri varmış gibi konuşmasıdır.
3. Bu anlatım türüyle oluşturulan metinler içinde tiyatronun ayrı bir yeri bulunmaktadır. Çünkü tiyatro metinleri tamamıyla diyalog bazen de monologlardan oluşur. Ancak diğer metinlerde ihtiyaç duyulduğu yerlerde ve ölçüde kullanılır.
4. Göstermeye bağlı edebi bir metin olan tiyatroda diğer edebi metinlerdeki gibi belli bir anlatıcı yoktur. Yazar her şeyi kahramanlarını "konuşturarak" anlatmak zorundadır

5. Söyleşmenin doğru ve sağlıklı bir biçimde gerçekleşebilmesi için bazı şeylere dikkat edilmesi gerekir. Bunlar jest ve mimikler, vurgu ve tonlamalardır.
6. Bir söyleşmede en önemli göstergelerden olan “jest ve mimikler” sayesinde konuşmanın inandırıcılığı sağlanır ve bu sayede karşı tarafı etkilemiş oluruz.
7. Bazı sözcük, hece ya da ifadelerin daha baskılı ve belirgin söylenmesi olan “vurgu”, sözün etkisini artırarak konuşan kişinin duygu ve düşüncesinin dinleyende doğru bir şekilde algılanmasını sağlar.
8. Duygu ve düşüncelerin anlamına uygun olarak sesin yükselip alçalması olan “tonlama” ise söyleşmeye duygusal bir değer katması açısından önemlidir. Tonlama sayesinde acıma, özlem, korku, kaygı, sevgi gibi duyguların belirginleşmesi sağlanır.

9. Konuşma tarzı, “bağlam” ve konuşulan kişilere göre çeşitlilik gösterebilir. Bu, konum ve durumumuza bağlıdır. Kişisel olarak yakın hissettiğimiz insanlarla daha samimi bir havada konuşup içten ve rahat bir ses tonu kullanılırken resmi ortamlarda daha ciddi bir havada ve tonda konuşmamız
gerekebilir. Örneğin bir annenin çocuğuyla konuşurkenki ses tonuyla bir patronun çalışanıyla konuşurkenki ses tonu birbirinden farklı olacaktır. Ya da iki sevgilinin konuşmasıyla bir profesörün ders anlatımı sırasındaki konuşma tarzı birbirinden farklıdır.
10. Söyleşmeye bağlı anlatım roman, hikâye, manzum hikâye, şiir, tiyatro; sohbet, röportaj, anı, gezi yazısı, yaşam öyküsü, öz yaşam öyküsü, mektup, günlük gibi edebi ve öğretici özellik taşıyan metinlerin diyalog ve monolog bölümlerinde kullanılır.

10. SINIFLAR DİL VE ANLATIM - GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM

1. Geleceğe yönelik duygu, düşünce ve beklentilerin dile getirildiği, gelecekten haber veren, olacaklarla ilgili varsayım ve tahminlerde bulunan metinlerde kullanılan anlatım türüdür.
2. Yazar, yaşananlardan çok, yaşanmasını istediği, geleceğe ilişkin kişisel tahmin ve öngörülerini anlatır.
3. Anlatıcı henüz olmamış ancak olacak, olabilecek ve olması ya da olmaması muhtemel durum ve olayları anlatırken “varsayım” ve “tahmin” bildiren sözcük ve cümlelere sıkça başvurur.
4. Gelecekten söz eden anlatım hava tahmin raporlarında, analiz metinlerinde, seçim tahminlerinde, geleceğin canlandırılması için yapılan siyasi, felsefi söylemlerde; fal ve burçlarda, kehanetlerde, dinsel metinlerin kıyamet ve sonrasını anlatan metinlerinde, bilim kurgu romanlarında vb. metinlerde
kullanılır.
5. Gelecekten söz eden anlatımla oluşturulmuş metinlerde dilin “göndergesel işlevi” ve “alıcıyı harekete geçirme işlevi"nden yararlanılır.

Gelecekten Söz Eden Anlatımla Düşsel Anlatımın Farkları
Gelecekten Söz Eden Anlatım
1. Olay: Metinlerde anlatılanlar kehanetlere dayansa bile mantığa yatkınlığı ve gerçekleşme olasılığı vardır.
2. Zaman: Gelecekle ilgilidir. Şu andan sonra gerçekleşebilecekler üzerinde durulur.
3. Mekan: Gerçek yaşamda karşılaşabileceğimiz sıradan mekânlar da olabilir, gelecekte tasarlanan ve sıra dışı özellikleri olan yerler de olabilir.
4. Kişiler: Günümüzde yaşayan kişilerin gelecekteki hâlleri de olabilir, gelecekte ortaya çıkabilecek bambaşka kişiler de olabilir.

Düşsel Anlatım
1. Olay: Tamamen hayal ögesine dayanır. Akla ve mantığa uygun değildir ya da bilimsel olarak gerçekleşmesi söz konusu değildir.
2. Zaman: “Zaman ötesi” bir özellik gösterir. Herhangi bir zaman söylenmeyebileceği gibi bundan bin yıl önce ya da bin yıl sonra da denilebilir.
3. Mekan: Gerçek yaşamda karşılaşamayacağımız, tamamen düşsel ögelerle donatılmış, olağanüstü bir mekândır.
4. Kişiler: Genellikle gerçek hayatta olmayan, olağanüstü özelliklere sahip, hayali kişilerdir.

10. SINIFLAR DİL VE ANLATIM - DÜŞSEL (FANTASTİK) ANLATIM

1. Gerçekte var olmayan ve var olması da mümkün olmayan, sınırsız bir hayal gücüyle oluşturulan, düşsel dünyaları anlatan anlatım türüdür.
2. Edebi metinler (roman, öykü, tiyatro, şiir…) yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayların yer, zaman ve kişi ögeleriyle temellendirilip yazarın düş dünyasında kurgulanarak anlatılmasıdır. Edebi metinlerin, kurmaca bir dünyayı anlatması beraberinde hayal gücünden az ya da çok mutlaka yararlanılması anlamına gelmektedir. Edebi metinlerde hayal edilen olay ve kişilerin gerçek dünyada aynıları olmasa da benzerleri mutlaka vardır.
3.  Bu noktada düşsel metinler, diğer edebi metinlerden ayrı bir özellik taşır. Düşsel metinler tamamen hayal ögesine dayanan bir anlatım türüdür. Olağanüstü özelliklere sahip kahramanlara, akıldışı varlık ve olaylara, bilimin açıklayamayacağı eylem ve nesnelere bu anlatım türlerinin kullanıldığı metinlerde sıkça rastlanır.
4. Hayal gücünün sınırsız olduğu bu anlatımlarda abartma, varsayım ve olağanüstülükler söz konusudur.

Düşsel metinlerle düşsel olmayan metinlerin farkları
Düşsel metinler
1. Konu ve tema tamamen olağanüstü ve düşsel özellikler taşır.
2. Kişiler; büyücüler, ejderhalar, hobbitler gibi hayalidir.
3. Mekân, gökte asılı duran bir ada, yeraltında periler ülkesi gibi gerçekliği olmayan yerlerdir.
4. Zaman, düşsel olayın geçtiği örneğin bir adamın kurda dönüştüğü dolunay gibi bir zamandır yani hayalidir.
Düşsel olmayan metinler
1. Yaşanmış ya da yaşanabilecek olaylar konu edinilir.
2. Kişiler, günlük hayatta karşılaşılabilecek gerçekliktedir.
3. Mekan, gerçek hayatta rastlayabileceğimiz bir sokak, ev, kasaba ya da orman gibi yerlerdir.
4. Zaman, gerçekte yaşanabilen örneğin gün batımı, bir kış gecesi gibi gerçek bir zamandır.

10. SINIFLAR DİL VE ANLATIM - KANITLAYICI ANLATIM

1. Kanıtlayıcı anlatım; bir düşünceyi, bir yargıyı değiştirmek, desteklemek ya da düşüncenin yanlışlığını kanıtlamak (ispat etmek) için başvurulan bir anlatım türüdür. Bir bakıma okuyucunun herhangi bir konudaki duygu ve düşüncesini değiştirmektir, okuyucuyu inandırmak veya ikna etmek amacıyla belgelerden yararlanmadır.
2. Kanıtlayıcı anlatım, makale, eleştiri, fıkra, röportaj, deneme gibi yazılı; konferans, açık oturum, münazara gibi sözlü anlatımlarda kullanılır.
3. Kanıtlayıcı anlatımla oluşturulan metinlerin temelinde her zaman bir düşünce savunması vardır. Ve bunun için de önce görüş ortaya konulur, sonra bu görüşün doğruluğunu ispatlayacak delillere başvurularak ikna edici bir dil kullanılır.

SAVUNULAN DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI 
1. Dipnot Kullanma: Verilen bilginin doğruluk ve güvenirliliği ile ilgili olarak okuyucuya denetim imkânı sağlanır.
2. Kaynak Gösterme (Bibliyografya): Araştırma ve incelemelerde yararlanılan belgelere “kaynak”;
bu belgelerin yazının sonunda belirtilmesine de “kaynakça” denir. Yazarken hangi kaynaklardan yararlanmış, bilgi almışsak bunların bir liste hâlinde yazının ya da eserin sonunda verilmesine de “kaynak gösterme” denir. Kaynakça dipnot olarak sayfanın altına verilebileceği gibi daha çok kitabın sonuna “Kaynakça” başlığı altında da verilebilir.
3. Tanımlama: Bir kavram ya da nesneyi cümleler hâlinde, ayırt edici özellikleriyle birlikte vermeye “tanımlama” denir. “Bu nedir?”, “Bu ne değildir?”, “Bu kimdir?” sorularının yanıtıdır. Öznel de nesnel olabilir.

4. Örneklendirme: Örneklendirme, soyut bir düşüncenin anlaşılmasına kolaylık sağlar. Örneklerin, bir görüşü somut bir biçimde ortaya koyma ve kanıtı daha ayrıntılı anlatma işlevi vardır.
5. Karşılaştırma: İki olgu, iki durum ya da iki nesnenin, birbirine benzeyen veya farklı olan yanlarını ayrıntılı bir biçimde ortaya koyma ve birinin üstünlüğünü ikna etmedir.
6. Tanık Gösterme: Anlatılan konuyu desteklemek amacıyla başkalarının görüşlerinin çoğunlukla tırnak içinde belirtilmesidir.
7. Sayısal Verilerden Yararlanma: Anlatımı inandırıcı kılmak amacıyla bir düşünceyi, sayısal bilgilerden, istatistiksel sonuçlardan hareketle kanıtlama ve somutlaştırma yoluna gitmedir.

Kanıtlayıcı anlatımın diğer anlatım türlerinden farkı :
Kanıtlayıcı anlatımda amaç; inandırma ve bir başkasına yazarın kendi görüşünü kabul ettirmedir. Bu yönüyle öğretici ve açıklayıcı anlatımdan ayrılır. Çünkü öğretici ve açıklayıcı anlatımda “bilgilendirme” amacı güdülür. Tartışmacı anlatımla farkı ise tartışmacı anlatımda tez- antitez vardır. Yani üzerinde tartışılan bir konu vardır. Örneğin, “Yabancı şiirler çevrilirken anlamından bir şey kaybeder mi yoksa kaybetmez mi?” bir tartışma konusu olabilir. Yazar hangi düşünceyi savunuyorsa onu öne çıkararak diğer düşünceyi çürütür ve karşısındakinin o konudaki “kanı”larını değiştirmek ister. Kanıtlayıcı anlatım ise bilgi vermeyi amaçlayan, bir düşünceyi ortaya koyan bütün anlatılarda kullanılır ve yazar, o konuyla ilgili olarak kendi düşüncesini ortaya koyduktan sonra karşısındakini “inandırmak” için kanıtlar ileri sürer.

10. SINIFLAR DİL VE ANLATIM - TARTIŞMACI ANLATIM

1. Tartışma, birbirine karşıt iki görüşten birini doğrulamaya veya benimsetmeye yönelik anlatım türüdür. 
2. Tartışmak; ikna etmek, inandırmak, kanıtlamak, antiteze karşı bir tez ortaya koymak, bir bakış açısını savunmaktır.
3. Diyebiliriz ki tartışmacı anlatım ile kanıtlayıcı anlatım her zaman iç içedir. Çünkü tartışmanın olduğu her yerde kanıtlamadan da söz etmek mümkündür.
4. Tartışmada, “tez” ve “antitez” olmak üzere iki görüş vardır. “Tez”, savunulan; “antitez” ise karşı çıkılan görüştür. Genellikle önce “antitez” ortaya konulur, sonra bu düşüncenin eksik yanları, tutarsız yönleri ya da yazar tarafından kabul edilmeyen yönleri belirtilir.
5. Tartışmacı anlatımda okuyucunun ikna edilmesi şarttır. Yazar, bu ikna esnasında seslendiği toplumun kültür düzeyine ve beklentilerini dikkate almak zorundadır.

6. Tartışmacı anlatımda düşünceler kısa ve net ifadelerle dile getirilir. Karmaşık ve anlaşılması güç cümleler, ses akışını bozan, söylenmesi zor sözcükler kullanılmaz. Yani anlatımın akıcı ve açık olmasına dikkat edilir. Gereksiz sözcüklere yer verilmez, tekrara düşmemeye yani duru bir anlatım olmasına özen gösterilir. Sözcükler yan ya da mecaz anlamlarda değil, gerçek anlamlarında kullanılır.
7. Tartışmacı anlatımla açıklayıcı anlatımı birbirine karıştırmamalıyız. Açıklayıcı anlatımda okura bir “düşünce”, “bilgi” verilir. Tartışmacı anlatımda yalnız düşünce verilmekle kalmaz yazar öne sürdüğü düşünceyi inandırmaya çalışır. Yani yazar, “tez”ini, “antitez”e karşı savunur.
8. her metin içinde tartışmacı anlatım örneklerine de rastlamak mümkündür. Yerine göre bir edebi metinde de tartışmacı anlatım olabilir ancak bir öyküdeki tartışma ya da kanıtlama düşünsel amaç için değil edebi bir kaygıyla kullanılmıştır.

Tartışmada başarılı olmak için şunlara dikkat edilmelidir:
1. Konuyu ve konu üzerinde ileri sürülecek öneriyi iyi kavramak.
2. Kanıtları iyi seçmek
3. Konu dışına çıkmamak
4. Karşıt olunan düşüncenin, doğru olmayan yönlerini bulmak
ve ortaya koymak
5. Konunun gerektirdiği ölçüde tanımlara, tanık göstermelere, örneklere, karşılaştırmalara ve istatistiklere başvurmak
6. İşlenen konunun açık, tartışmaya uygun nitelikte ve tek yönlü olması gerekir. Aksi takdirde inandırıcılık özelliği ortadan kalkar. Örneğin, öznel bir önerme olan “İlkbahar bütün çirkinlikleri geride bırakıp yeşili ve bin bir çeşit çiçeğiyle tabiat doyumsuz bir görüntüye dönüşür.” yargısı kişiden kişiye değişeceğinden sağlıklı bir tartışma olmaz.

9. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - MEDDAH ve ORTA OYUNU

MEDDAH
1. Tek kişiyle oynanan bir oyundur.
2. Meddah adı verilen kişi, özellikle kahvehanelerde kendisini dinleyen kişilere halk hikayeleri anlatır.
3. Bu kişi, hikayedeki kişilerin seslerini, hareketlerini taklit ederek canlandırır.
4. Meddah'ın bir elinde mendil diğer elinde değnek olur. Mendili, kişilerin seslerini taklit ettiğinde ağzını kapatarak kullanırken sopayı ise oyunu başlatmak ve çeşitli gürültüleri oluşturmak için kullanır.

ORTA OYUNU
1. 19. yy'da Karagöz ve Meddah'ın geliştirilmesiyle yaratılmış bir halk tiyatrosudur.
2. Meydanlarda, etrafı seyirciyle çevrilmiş bir alanda oynanır.
3. Orta oyununun sahnesi bir ev, bir dükkan, iki iskemleden ibarettir. 
4. Giriş, muhavere, fasıl ve bitiş olmak üzere dört bölümdür.
5. Oyun taklide, yanlış anlaşılmalara ve benzetmelere dayanan bir güldürüdür.
6. Orta oyununun baş kahramanları Pişekar ve Kavuklu'dur. 
7. Oyun başladığında sahneye ilk Pişekar çıkar; ölçülü, ağır başlı biridir. Anlaşmazlıkları halledip tatlıya bağlar. Hacivat'a benzer.
8. Kavuklu ise oyundaki güldürü unsurlarının kendisinde toplandığı kişidir. Karagöz'e benzer.
9. Orta oyunu da diğer geleneksel tiyatro çeşitleri gibi yazılı bir metne bağlı kalmadan, doğaçlama oynanır.

9. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - KARAGÖZ

1. Derinden kesilmiş insan, hayvan, bitki gibi birtakım şekillerin arkadan ışıklandırılmış beyaz bir perde üzerine yansıtılmasına dayanan gölge oyunudur.
2. Karagöz gösterisini yapan kişiye hayalbaz, yardımcısına ise yardak denir.
3. Karagöz oyunu kesintisiz bir şekilde oynanan dört bölümden oluşur: mukaddime (giriş), muhavere (söyleşme), fasıl ve bitiş.
4. Karagöz ve Hacivat oyunun baş kişileridir. Karagöz, okumamış bir halk adamıdır. Hacivat'ın söylediği yabancı sözcükleri anlamaz, ona birtakım yanlış anlamlar yükler. Oyun bu yanlış anlamalara dayanan bir güldürüdür.
5. Karagöz her işe burnunu sokup zor duruma düşer. Ancak her durumda bu zorluktan sıyrılmasını bilir. Genellikle işsizdir. Hacivat'ın ona bulduğu işlerde çalışır.
6. Hacivat ise iyi-kötü eğitim görmüş, gösterişe meraklı, biraz da kendini beğenmiş bir tiptir. Çalışarak kazanmaya yanaşmaz. Daha çok karagözü çalıştırarak onun üstünden geçinmeye çalışır.
7. Gölge oyununun diğer tipleri Çelebi, Zenne (kadın şekline girmiş erkek), Bebe Ruhi, Tuzsuz Deli Bekir ve Tiryaki'dir.

9. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - DRAM

1. Yaşamın hem acıklı hem de gülünç yanlarını, tıpkı günlük yaşamın içinde var olduğu gibi iç içe anlatan tiyatro çeşididir.
2. Bir anlamda trajedi ile komedinin birleşmesi gibidir.
3. Dram, sahnede oynanmak için yazılır ve biçim olarak konuşmaya dayanır.
4. Dram, tiyatroyu üç birlik kuralı, nazımla yazılma gibi kurallardan kurtarmıştır. Bu yüzden modern tiyatronun başlangıcı olarak kabul edilir.
5. Dramın temel amacı, yaşamı gerçekleriyle anlatmaktır.
6. Konusunu tarihten ya da günlük yaşamdan alabileceği gibi kişileri de soylu ya da sıradan her türlü kesimden seçilebilir.

9. SINIFLAR TRAJEDİ İLE KOMEDİ KARŞILAŞTIRMASI

1. Trajedide amaç iyi davranışları yüceltip ahlak dersi vermektir. Komedide ise güldürme yoluyla mesaj iletilir.
2. Trajedi konusunu tarihten ya da mitolojiden alır. Komedi ise günlük hayattan alır.
3. Her ikisinde de üç birlik kuralına (yer, zaman, olay) uyma zorunluluğu vardır. 
4. Trajedide kaba sözlere, vurma, yaralama gibi olaylara yer verilmezken komedide verilir.
5. Trajedide kahramanlar soylular ve tanrılar iken komedide ise sıradan insanlardır.
6. Trajedide üslupta kusursuzluk aranır, komedide aranmaz.
7. Trajedi ile komedi nazımla yazılır. Ancak 17. yy'dan sonra komediler nesirle de yazılmaya başlamıştır.

9. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - TİYATRONUN TANIMI

1. Tiyatro, göstermeye bağlı edebi metinlerden biridir. 
2. Sahnede canlandırmak için yazılır. Bazen sahnede yazılı bir metne bağlı kalmadan (doğaçlama) olarak da oynanır.
3. Bu eserlerde olaylar bir anlatıcı tarafından aktarılmaz. Sahnedeki oyuncular tarafından doğrudan söylenir ve yapılır.
4. Tiyatro eserleri olayların gelişmesine göre bazı bölümlere ayrılır, bunlara perde denir.

9. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - ÖYKÜ VE ROMAN

ÖYKÜ
1. Olmuş ya da olabilecek olayları anlatan kısa edebiyat eseridir.
2. Hikayenin yapısında dört unsur vardır: olay, kişi, yer ve zaman.
3. Kişilerin genellikle hayatlarının belli bir bölümü anlatılır. Kişilerin yalnız bir yanı üzerinde durulur, ayrıntılara inilmez.
4. Hikaye iki çeşittir: Olay hikayesinde ağır basan olaydır, Serim-düğüm-çözüm planı vardır; durum hikayesinde ise yaşamdan bir kesit sunulur ya da belli bir insanlık durumu olaysız bir şekilde ele alınır. Serim-düğüm-çözüm planına yer verilmez.

ROMAN
1. Olmuş ya da olabilecek olayları anlatan uzun edebiyat eseridir.
2. Kişi sayısı çoktur. Kişilerin, özellikle de başkahramanların hayatları ayrıntılı ele alınır.
3. Geniş bir zaman dilimini kapsar. 

4 Mart 2016 Cuma

9. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - MESNEVİ ve MANZUM HİKAYE

MESNEVİ
1. Birim değeri beyittir. Her beyit kendi içinde aa-bb-cc... şeklinde kafiyelidir.
2. Mesnevi divan edebiyatında öykü ve romanın yerini üstlenmiş bir türdür.
3. Mesnevilerin yazarlarının belli olması ve yazılı gelenek içinde oluşması onu Halk Hikayelerinden ve Masallardan ayıran yönlerindendir.
4. Mesnevilerde aşk, dini-tasavvufi, didaktik, savaş ve kahramanlık gibi konular işlenir.

MANZUM HİKAYE
1. Kısa bir olayın bir ya da birkaç sayfa içinde, nazım şeklinde anlatıldığı eserlerdir.
2. Çoğunlukla ders ve öğüt vermek için yazılır.
3. Bu tür, Servet-i Fünun (1896-1901) zamanında yaygınlaşmıştır.
4. Daha çok güncel ve toplumsal konuları ele alır.

9. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - HALK HİKAYESİ

HALK HİKAYESİ
1. Destan gibi sözlü edebiyat geleneğine bağlı, anonim türlerdendir.
2. Halk hikayelerinde toplumu derinden etkileyen bir olay, aşk, ve kahramanlık konuları işlenir.
3. Nazım-nesir karışık oluşturulan bu hikayelerin oluşumunda aşık adı verilen saz şairlerinin önemli bir rolü vardır.
4. Halk hikayelerinde anlatılan kişiler toplumun içindendir.
5. Halk hikayelerinde olağanüstü olaylar ve kişiler azdır.
6. Halk hikayeleri aşık denilen saz şairleri tarafından düğünlerde, kahvehanelerde ve benzeri toplanma yerlerinde anlatılır.

9. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - DESTAN

DESTAN
1. Kökü tarihe dayanır.
2. Milletlerin başından geçen çeşitli olayları, felaketleri, sevinçleri ve bu olaylarda önemli rol üstlenen kahramanları konu alır.
3. Destanlar, insanların oluşturduğu ilk sanat eserleri arasındadır.
4. Destanları bir kişi yazmaz. Gerçekleşen olay halk içerisinde dilden dile anlatılarak destan halini alır.
5. Destanların bir kısmı inanılması mümkün olmayacak kadar hayali özellikler barındırır.
6. Türk edebiyatındaki bazı destanlar şunlardır: Oğuz Kağan Destanı, Bozkurt Destanı, Türeyiş Destanı, Ergenekon Destanı, Göç Destanı, Alp Er Tunga Destanı.

9. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - MASAL

MASAL
1. Masallar hayal gücünün ürünüdür.
2. Olağanüstü olaylar ve kişiler masallarda yer alabilir.
3. Gerçek yaşama uygun olması gerekmez.
4. Masalı okuyan ve dinleyen hayali bir dünyada olduğunun bilincindedir. Masalı destan ve efsanelerden ayıran yönü de budur.
5. Masallarda yer ve zaman kavramı belirsizdir.
6. Masalların çoğu eğitici bir özelliğe sahiptir. Bu yönüyle didaktiktir.
7. Genellikle iyilik-kötülük, alçakgönüllülük-kibirlilik, adalet-zulüm gibi zıt kavramların mücadelesi üzerine kuruludur.

1 Mart 2016 Salı

10. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - MESNEVİ VE NEDİM

MESNEVİLERİN ÖZELLİKLERİ
1. Her beyti kendi içinde uyaklı uzun nazım biçimidir.
2. Bir anlamda Divan edebiyatında manzum hikayelerin yazıldığı bir biçim olarak da tanımlayabiliriz.
3. Mesneviler aşk, dini ve tasavvufi, ahlaki-öğretici, savaş ve kahramanlık, bir şehri ve şehrin güzelliklerini anlatma, mizah gibi türlü konularda yazılmıştır. 
4. Divan edebiyatında roman ve hikaye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır. 
5. Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye “Hamse” adı verilir. 
NEDİM
1. 18. yüzyılda yaşamıştır.
2. Kurallara bağlı kalmadan akıcı ve coşkulu bir dille yazdığı şiirleriyle Divan Edebiyatı'nın en büyük temsilcilerindendir.
3. Lale Devri'nin en büyük şairidir.
4. İyi bir eğitim görmüştür, Arapça ve Farsça öğrenmiştir.
5. Necati, Baki, Şeyhülislam Yahya ve kısmen Nabi'den sonra "Mahallileşme akımı" nın en güçlü temsilcisidir.
6. Divan şiirine yeni anlatım olanakları kazandırdı.
7. Hep din dışı konular işlemiştir.
8. En çok şarkı yazan şairdir. Şarkı türünün en güzel ve coşkulu örneklerini vermiştir.


23 Şubat 2016 Salı

10. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - ŞARKI VE TERKİB-İ BENT

ŞARKI
1. Divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir.
2. Dörder dizelik bentlerden oluşur.
3. Bestelenmek için yazıldığından birim sayısı 2-5 arasındadır.
4. Aruz ölçüsüyle yazılır.
5. Şarkıda bazı dizeler aynen tekrarlanır. Bu tekrarlanan dizelere nakarat denir.
6. Kafiye dizilişleri şöyledir:
aaaA, bbbA, cccA...
aAaA, bbbA, cccA...
7. Şair mahlasını genellikle son beyitte söyler.
8. Bestelenip geniş halk kitlelerine yayılacağı düşünüldüğünden sade bir dille kaleme alınmışlardır.
9. Daha çok aşk, sevgili, içki ve eğlence temaları işlenmiştir.
TERKİB-İ BENT
Gazel biçiminde kafiyelenmiş 5-10 beyitlik şiir parçalarının vasıta beyiti denilen beyitlerle birbirine bağlanması suretiyle oluşturulmuş nazım şeklidir.
1. Gazel biçiminde kafiyelenmiş her bir bölüme hane veya terkiphane denir.
2. Vasıta beyti terkiphane ile kafiyeli değildir. Bu beyit kendi içinde kafiyelidir.
3. Her bentte aynı vasıta beyti kullanılırsa buna terci-i bent denir.
4. Genelde 5-12 bent arasında yazılırlar.
5. Çoğunlukla dini, tasavvufi, felsefi düşünceler gibi temalar işlenmiştir.

10. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - RÜBAİ VE MURABBA

RUBAİ
Divan edebiyatında temel nazım birimleri beyit ve benttir. Divan şiirinde bentlerle kurulan nazım biçimleri ikiye ayrılır: dört mısralık bir tek bentten oluşanlar ve musammatlar. İşte rubai dört mısralık tek bir bentten oluşan bir nazım şeklidir. Özellikleri şunlardır:
1. Aruz ölçüsünün belli kalıplarıyla yazılır.
2. Kafiye düzeni a-a-b-a'dır.
3. Rubailerde genelde düşünce ve felsefe yönü ağır basan temalar işlenmiştir.
4. Şairler rubailerde mahlaslarını genellikle kullanmamışlardır.
5. Rubai denince akla gelen ilk isim İranlı şair Ömer Hayyam'dır. Türk edebiyatında da Azmizade Haleti, Kadı Burhanettin bu nazım şeklinin güzel örneklerini vermişlerdir.
MURABBA
1. Birim değeri dört mısralık benttir.
2. Birim sayısı 4-8 arasında değişir.
3. Aruz ölçüsüyle yazılır.
4. Hemen her konuda murabba yazılabilir.
5. Şair, mahlasını genellikle son beyitte söyler.
6. Kafiye düzeni genellikle şöyledir: aaaA, bbbA, cccA... ya da aaaa, bbba, ccca...
(Büyük harfler aynen tekrar eden mısraların kafiyesini gösterir.)

22 Şubat 2016 Pazartesi

10. SINIFLAR DİL VE ANLATIM - AÇIKLAYICI ANLATIM

1. Açıklayıcı anlatım, okuyucunun eksik ya da yanlış bildiği ya da hiç bilmediği bir konuda, ona doğru ve yeni bilgiler sağlayarak onu bilgilendirmeyi amaçlayan anlatım türüdür. Açıklayıcı anlatımda anlatıcı, okuyucuyu bir konu hakkında aydınlatmayı ve bilgilendirmeyi temel öncelik olarak belirler. Bu tür metinlerde genellikle bir konuyla/sorunla ilgili niçin ve nasıl sorularının cevapları vardır. Örneğin "buzullar nasıl oluştu?" sorusu bir açıklayıcı anlatım gerektirir.
2. Açıklayıcı anlatımla oluşturulan metin, anlaşılır bir dille kaleme alınması gerekir. Böyle olmazsa metnin oluşturulma amacı gerçekleştirilemez.
3. Açıklayıcı bir anlatımla oluşturulan bir metnin yazarı, metnin kolay anlaşılabilmesi için bazı hususlara dikkat etmelidir. 

4. Metnin kolay anlaşılabilmesi için anlatıcının dikkat etmesi gereken hususlar şunlardır: Anlatıcı yazılış amacını belirlemeli, bilgileri belli bir düzen ve tutarlılık içinde aktarmalı, ele aldığı konuyu bütün yönleriyle ayrıntılı olarak ortaya koymalı ve metnin hedef kitlesini doğru belirleyip metnini buna göre oluşturmalıdır.
5. Açıklayıcı anlatımda dil çoğunlukla göndergesel (bilgi verme) işlevinde kullanılır. Kelimelerin gerçek anlamlarında kullanılmasına özen gösterilir.
6. Açıklayıcı anlatım ansiklopedilerde, gazete haberlerinde, bazı ders kitaplarında, kitap tanıtım yazılarında, makale, deneme, fıkra, eleştiri, gezi yazısı gibi öğretici metinlerde, roman ve hikayelerin bazı bölümlerinde kullanılabilir.

10. SINIFLAR DİL VE ANLATIM - ÖĞRETİCİ ANLATIM

1. Öğretici anlatım, öğrenme amacının gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla oluşturulan metinlerde kullanılan anlatım türüdür. Öğretici anlatımla açıklayıcı anlatım pek çok açıdan benzerlik gösterir. Bu anlatım türleri arasındaki en önemli benzerlik amaç yakınlığıdır. Her iki anlatım türünde de bir şeyleri açıklamak, okuyucuyu aydınlatmak amaçtır. Bu anlatım türleri arasında şöyle bir de fark vardır: Öğretici anlatımda yapılan açıklamalar ve verilen bilgilerle kişide herhangi bir davranış ya da yeteneğin geliştirilmesi ya da değiştirilmesi amaçlanır. Yani metin, açıklayıcı anlatıma göre daha somut beklentilerle kaleme alınır. Dolayısıyla açıklayıcı metinler, okuyucu "bir şeyi bilsin" diye oluşturulurken öğretici metinler okuyucu bir şeyleri öğrensin diye oluşturulur.

2. Öğretici anlatım, açıklayıcı anlatıma göre bilginin daha düzenli verildiği bir anlatım türüdür. Açıklayıcı anlatımda anlatıcı, bilgi verirken öznel davranabilir; olay, durum ile ilgili kişisel düşüncelerini dile getirebilir. Öğretici anlatımda böyle bir durum söz konusu olamaz.
Öğretici anlatımda dil göndergesel işlevde kullanılır. Kelimelerin gerçek anlamlarıyla kullanılmasına özen gösterilir, gerektiğinde üzerinde durulan konuyla ilgili terimlere yer verilir. 
Öğretici anlatım, ders kitaplarında, bir mesleği ya da işi öğretmeyi amaçlayan mesleki yayınlarda kullanılabilir. 

10. SINIFLAR DİL VE ANLATIM - EMREDİCİ ANLATIM

1. Adından da anlaşılacağı üzere bu anlatım türünde anlatıcı, okuyucuya/dinleyiciye bir şeyleri emreder ya da bazı konularda önerilerde bulunur. Okuyucudan bir iş yapmasını, bir eylemde bulunmasını, bir davranışı gerçekleştirmesini ister. Yapılmasını istediği ya da yasakladığı iş, eylem ve davranışların sınırlarını kesin çizgilerle belirler.
2. Emredici anlatım şu tür metinlerde kullanılır: 
kanun, yönetmelik, genelge gibi mevzuat metinlerinde
kullanma kılavuzlarında
yarışma, sınav ve spor müsabakalarında
dinsel buyrukları ifade eden metinlerde
vasiyetnamelerde...

3. Emredici metinler sosyal hayat açısından son derece önemlidir. Okuyucu, bu metinlerde belirtilen kurallara uyarak, yasaklardan kaçınarak sosyal hayatın düzenine katkı sağlar.
4. Emredici anlatımla oluşturulan metinlerde dil çoğunlukla alıcıyı harekete geçirme işleviyle kullanılır.
5. Emredici anlatımla oluşturulan metinlerde açıklayıcı ve öğretici yönler de bulunur.
6. Emredici metinler oluşturulurken "sen", "siz" zamirlerinden, ikinci tekil ve çoğul iyelik eklerinden, emir, dilek-şart, istek ve gereklilik ekleriyle çekimlenmiş fiillerden sıkça yararlanılır.

10. SINIFLAR DİL VE ANLATIM - DESTANSI (EPİK) ANLATIM

1. Destansı anlatımda; tarihi olaylar ve kişiler, heyecan ve coşku uyandıracak şekilde anlatılır.
2. Destansı anlatımla oluşturulan bütün metinlerde olağanüstülüklere yer verilir. Bu durum, destansı metinlerle tarihsel metinler arasındaki en önemli farktır. Ayrıca destansı metinlerde dil şiirsel işleviyle kullanılırken tarihsel metinlerde dil göndergesel (bilgi verme) işleviyle kullanılır.
3. Bir metinde destansı anlatımın olması, o metnin tümünün destansı anlatımla kaleme alındığını göstermez. Bazı bölümler destansı anlatımla bazı bölümlerse diğer anlatım türleriyle kaleme alınabilir.

4. Destansı anlatım, okuyucuda coşku ve heyecan uyandırabilir. Bu bağlamda coşku ve heyecana bağlı (lirik) anlatımla destansı anlatım arasında şu fark vardır: Destansı anlatım "biz", coşku ve heyecana bağlı anlatım "ben" merkezlidir. Destansı anlatımda toplumun tümünü ilgilendiren olaylar ele alınarak milli değerlere sahip çıkma düşüncesi esasken, coşku ve heyecana bağlı anlatımda ise amaç kişisel duygu, imge ve algıların aktarımıdır.
5. Varlıkların gerçekleştirdikleri iş, kılış ve oluşları karşılayan kelimelere fiil denir. Destansı anlatımda kişilerin gerçekleştirdikleri birtakım olaylar anlatıldığından hareket fazladır. Bu yüzden, bu anlatım türlerinde fiiller önemli bir yer tutar.
6. Destansı anlatımda dize, ölçü, kafiye, edebi sanat gibi şiirsel ögelerden faydalanılabilir. 

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - FECR-İ ATİ DÖNEMİ SANATÇILARI

HAMDULLAH SUPHİ TANRIÖVER
İstanbul'da doğan sanatçı Galatasaray Lisesini bitirdi. 
1920-1925 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı yaptı.
Şiiri bıraktıktan sonraki evrede Halka Doğru, Türk Yurdu dergilerinde(1908-1914) edebiyat ve dil sorunları üstüne makaleler yazdı.
ŞAHABETTİN SÜLEYMAN
"Fecr-i Âtî" topluluğu dağılınca Rebap (1912) dergisini çıkardı. Bu dergide yeni dil akımına karşı yazılar yayımlayarak, dönemin genç şairlerini (Halit Fahri, Faruk Nafiz, Yusuf Ziya) aruz ölçüsünü kullanmaya "teşvik" etti.
TAHSİN NAHİT
Ruh-ı Bikayd adlı şiir kitabı Fecr-i Ati kütüphanesinde yayımlanmıştır. 
Tevfik Fikret'in etkisinde şiir yazan ve bireysel temaları işleyen yazar daha sonra oyun yazarlığına yöneldi.
Kösem Sultan adlı tiyatro eserini Şahabettin Süleyman ile birlikte kaleme almıştır.

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - MERDİVEN

Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak…

Sular sarardı… yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller,
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı, neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisan-ı hafidir ki rûha dolmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYAT- AHMET HAŞİM

AHMET HAŞİM
1. 1885'te Bağdat'ta doğan sanatçı küçük yaşta annesini kaybetmiştir. Galatasaray Lisesinde okuyan ve Fransızca öğretmenliği de yapan sanatçı 1933'de hayatını kaybetmiştir.
2. Gençlik döneminde Şeyh Galip, Abdülhak Hamit Tarhan, Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin etkisinde kalmıştır.
3. Dergâh dergisinde yayımladığı "Bir Günün Sonunda Arzu" şiiri büyük bir dikkat toplar ve çeşitli eleştirilere yol açar. Bu nedenle "Şiirde Anlam ve Açıklık" adlı bir makale yazarak şiirde anlam aramanın yanlış olduğunu, "Şiirde anlam aramak, bir bülbülü eti için öldürmeye benzer." sözleriyle savunur.
4. Sembolist akımın etkisinde kalan şair, duyarlı, ahenkli, hissedilmeye dayalı, müzikalite taşıyan şiirler yazmıştır.
5. Şiirin anlaşılmak için değil, ancak duyulmak-sezilmek için yazılabileceğini belirtmiştir.

6. Şiirlerinde akşam saatlerini, güneş batışlarını, grup vakti tabiatın görüntülerini, ay ışıklarını anlatmış içe kapanık, yoğun hüzün ve karamsarlığın hâkim olduğu bir şiir atmosferi yaratmıştır.
7. Şiirlerinde dili ağırdır. Sözcük seçimine, sözcüklerin yan yana gelişindeki uyuma dikkat etmiş, imge ağırlıklı bir şiir dili yaratmıştır.
8. Ahmet Haşim, Türk şiirinde "saf (öz) şiir" anlayışının öncüsüolmuş, bu alanda Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Muhip Dıranas gibi şairleri etkilemiştir.
9. Şiirlerinde ağır bir dil kullanan Ahmet Haşim, düz yazılarında oldukça sade ve açık bir dil kullanmıştır.
10. Toplumsal ve siyasî konulara ilgi duymamıştır.
11. Şiirleri Piyale, Göl Saatleri; nesir türündeki eserleri Bize Göre, Frankurt Seyahatnamesi, Gurabahane-i Laklakan.

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - FECR-İ ATİ ŞİİRİ

Servet-i Fünûn şairlerinde olduğu gibi Fecr-i Âtî şairleri de şiirlerinde "sanat için sanat" anlayışına bağlı kalmış, şiirlerinde iç dünyalarını, bireysel duygu ve düşüncelerini ortaya koymuşlardır. Topluluğun önemli şairlerinden Emin Bülent Serdaroğlu, yalnızca kişisellikte kalmamış, gür sesli millî şiirler de yazmıştır.
Fecr-i Âtî şiirinin en yaygın temaları genel olarak aşk ve tabiattır. Tabiat da Servet-i Fünûn şiirinde olduğu gibi "tablo" biçiminde ele alınmıştır.
Aruz ölçüsünü ve uyağı şiirde bir ahenk unsuru olarak kullanmaya devam etmişlerdir.
Fecr-i Âtî şairlerinin dil ve üslup anlayışları Servet-i Fünûnculara benzer. Ağır bir dil kullanmaya devam etmişlerdir.
Fransız edebiyatını örnek almışlar, Fransız sembolistlerinden etkilenmişlerdir.

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - FECR-İ ATİ TOPLULUĞUNUN DAĞILIŞI

Fecr-i Ati sanatçıları her ne kadar kendilerinden önceki sanatçıları eski olmakla suçlamışlarsa da edebiyata kendileri de bir yenilik getirememişlerdir. Ortaya koydukları eserler, dil ve şiir anlayışları Servet-i Fünun etkisinde kalmıştır. 
Bunların dışında kendilerini toplumdan tamamen soyutlamaları, çöken bir imparatorluğun siyasi ve toplumsal sorunlarını uzaktan seyretmeleri döneminde hoş karşılanmamıştır.
Dolayısıyla Birinci Dünya Savaşı'na yaklaşılan bu dönemde kaybedilen Balkan toprakları, yokluk ve acı içinde kıvranan bir toplumda, böyle bir sanat anlayışını sürdürmek mümkün olmamıştır.
Sonuçta topluluk, üyelerini sanat anlayışı konusunda serbest bırakmış, böylece kimileri topluluk dışında bireysel bir sanat anlayışıyla eserlerini yayımlamaya devam etmiş, kimileri ise Milli Edebiyat'a katılmış, böylece topluluk dağılmıştır. 

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - FECR-İ ATİ TOPLULUĞUNUN BEYANNAMESİ

1. "Sanat şahsi ve muhteremdir." diyerek sanat eserinin bireysel bir anlayışla ortaya konulmasına, sanatsal değer taşıması gerektiğine önem vermişlerdir.
2. Servet-i Fünuncuları eleştirerek onları "geçmiş" olarak nitelemişler ve eskidiklerini ifade etmişlerdir.
3. Amaçlarının Türk edebiyatının geleceğini yaratmak olduğunu belirterek farklı ve yeni bir edebiyat ortamı oluşturmak istemişlerdir.
4. Batı'daki gelişmeleri ve edebiyatlarını günü gününe izleyeceklerini söylemişler ve Batı'nın önemli eserlerini Osmanlıcaya, Türk edebiyatının da önemli eserlerini Batı dillerine tercüme edeceklerini ifade etmişlerdir.
5. Genç yetenekleri bir araya getirerek fikir tartışmaları ve konferanslar düzenleyeceklerini bildirmişlerdir.

11. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI - FECR-İ ATİ TOPLULUĞUNUN OLUŞUMU

Servet-i Fünun dergisinin 1901'de kapatılması, topluluğun da dağılmasına neden olmuştur. Ancak Servet-i Fünuncuların dağılmasındaki neden derginin kapatılması değil, topluluğun kendi içinde çıkan görüş ayrılıklarıdır. Özellikle de Tevfik Fikret ile Ali Ekrem arasında çıkan şiir tartışması, bu dağılmada önemli bir rol oynamıştır. Böylece derginin lideri Tevfik Fikret, dergiden ayrılarak kendi köşesine (aşiyana) çekilmiştir. Dergi kapandıktan altı ay sonra tekrar çıkarılmaya başlasa da eski heyecan kalmamıştır.

II. Meşruyetin ilanından sonra (1908) değişik edebiyat ve sanat dergilerinde yazan gençler, Şahabettin Süleyman'ın çabalarıyla bir araya gelirler. Amaçları, eskidiğine inandıkları Edebiyat-ı Cedide'nin karşısında, Batı edebiyatı yolunda daha iyi, daha yenilikçi bir edebi topluluk oluşturmaktır. Bu yazarlar kurdukları edebi topluluğun adını Fecr-i Ati (Geleceğin Doğuşu) olarak belirlerler (1909). Yayın organı olarak da yine Servet-i Fünun dergisini seçerler. Dergide kendilerini kamuoyuna tanıtan bir bildiri yayımlarlar.